Nüfus artışı, kaynakların kontrolsüz kullanımı ve tüketim odaklı yaşam ile tehlikede olan kaynaklarımıza dair artık sorumluluklarımızın yükselmesi gerektiği bir döneme gelmiş bulunmaktayız. Çanların herkes için çaldığı bu dönemde “al, tüket, at” mantığındaki doğrusal ekonomi yerini hızlıca “ihtiyacın kadar al, aldığını üretmeye harca, atığını da atma ve sisteme geri kazandır” mantığında olan döngüsel ekonomiye bırakmalıdır.
Kahvenin dünya pazarındaki yeri gün geçtikçe büyümekte, dolaşan ilk 10 emtia arasındaki yeri yukarılara tırmanmaktadır. Tüketimin olduğu alanda, onu fazlasıyla karşılayacak sürdürülebilir bir üretim/tarım, bununla birlikte de sürdürülebilir lojistik ve atık yönetimi / kontrolü olmaktadır. Tarımın tamamında doğal kaynakların kullanımına dair bilinç gelişmesi için sektörel bir eğilim hatta baskı şarttır. Nitelikli kahve için yapılan tarımda üretimin artık genç nesle geçtiği senaryolara rast gelmeye başladığımız bu dönemde yavaş yavaş sürdürülebilirlik adımları atılmaya başlanmıştır.
Sürdürülebilirlik, bütüncül bir süreçtir. Bu yazımızda kahvenin topraktan perakendeye ulaşana kadar ki her sürecinde neler oluyor konularını ele alacağız. Bu yazımızın hemen arkasından gelecek olan yazı ise kahvede sürdürülebilirlik adı altında neler olmalı, nelere dikkat etmeli ve dikkat çekmeliyiz olacak.
Sürdürülebilir tarım, daha iyi ürün ve su yönetimi gibi çevre dostu uygulamaları içerir. Karbon ayak izi hepimizin yavaş yavaş duymaya başladığı bir konudur ve bir o kadar aşina olmadığımız bir husus da vardır ve o da su ayak izidir. Karbon ayak izi, bir ürünün, bir etkinliğin veya bir organizasyonun sera gazı emisyonlarını ölçen bir metrik sistemdir. Genellikle karbondioksit (CO2) birimi olarak ifade edilir. Su ayak izi ise bir ürünün, bir etkinliğin veya bir organizasyonun su kullanımını ölçen bir metrik sistemdir. Su ayak izi, tüm su kullanımını hesaplar ve genellikle litre veya metreküp birimiyle ifade edilir.
Uluslararası Kahve Anlaşması 2007'nin hedeflerinden biri, üyeleri ekonomik, sosyal ve çevresel açıdan sürdürülebilir bir kahve sektörü geliştirmeye teşvik etmektir. Bu, 36. madde tarafından desteklenmektedir ve Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı'nda kabul edilen Agenda 21'de ve Sürdürülebilir Kalkınma Dünya Zirvesi'nde benimsenen ilkeler ve hedeflere atıfta bulunmaktadır. Organizasyon, üreticiler için olumsuz ekonomik koşulların sürdürülebilirlik için tehdit oluşturduğu konusunda kahve sektöründeki paydaşları farkındalık sağlamak ve dünya kahve pazarında dengeyi korumak için kalite, tanıtım ve çeşitlendirme gibi alanlarda önlemler önererek sürdürülebilir bir kahve ekonomisinin gerekliliğine dikkat çekmek için çalışmaktadır. Kahvenin birçok ülkenin ekonomisi için olağanüstü önemini kabul eden ve ihracat gelirleri ve sosyal ekonomik kalkınma hedeflerinin gerçekleştirilmesi için büyük ölçüde bu emtiaya bağımlı olan ülkelerde sürdürülebilir kalkınmayı ve yoksulluk azaltmayı teşvik etmektedir.
Kahve dünyada 125 milyon kişiye iş olanağı sağlayan oldukça geniş bir pazardır. Her sabah bardağınıza girmeden önce kahve uzunca bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuk, çiftçilerin kahve ağaçlarını ilk hasatlarına kadar üç ila dört yıl boyunca yetiştirmesiyle başlar. Sonrasında ise çeşitli duraklardan geçerek bize ulaşır. Fakat bu yolculuk tahmin edildiği gibi kolay değildir. Dünya topraklarının yaklaşık 1/3'ü ormanlarla kaplıdır, ancak her yıl ortalama 134 milyon hektar orman kaybetmekteyiz. Üstelik orman tahribatının çoğu, kahvenin yetiştirildiği ana coğrafyalarda olan Afrika ve Güney Amerika'da gerçekleşmektedir.
Kahve bitkilerinin sürdürülebilir olmayan tarım yöntemleri kullanılarak üretimi aşağıdaki şekillerdedir;
Monokültür: Monokültür, aynı tür bitkilerin büyük bir alanda yoğun bir şekilde yetiştirilmesidir. Kahve plantasyonlarında sıkça kullanılan bir yöntemdir. Monokültür, biyolojik çeşitliliği azaltır, toprak erozyonunu artırır ve zararlı böcek ve hastalık salgınlarının yayılmasına neden olmaktadır.
Kimyasal Gübreler ve Pestisitler: Kimyasal gübreler ve pestisitler, kahve bitkilerinin büyümesini desteklemek ve zararlıları kontrol altına almak için kullanılan yaygın tarım kimyasallarıdır. Ancak bu kimyasalların aşırı kullanımı toprak ve su kirliliğine, biyolojik çeşitlilik kaybına ve sağlık sorunlarına neden olabilir. Ayrıca, bu kimyasalların yanlış kullanımı ekosistemlere ve yer altı su kaynaklarına zarar verir.
Orman Tahribatı: Bazı kahve yetiştiricileri, orman alanlarını tahrip ederek kahve plantasyonlarını genişletirler. Ormanların kesilmesi, biyolojik çeşitlilik kaybına, toprak erozyonuna ve habitatların yok olmasına neden olur. Ayrıca, ormanların yok edilmesi iklim değişikliğine katkıda bulunmaktadır, çünkü ormanlar karbon emisyonlarını emme ve depolama kapasitesine sahiptir.
Bu sürdürülemez yöntemler doğal kaynakların tükenmesine, çevresel sorunlara ve uzun vadede kahve yetiştiricileri ve tüketici toplulukları için ekonomik ve sosyal sorunlara yol açmaktadır.
Yukarıda karbon ve su ayak izinin ne olduğundan bahsetmiştik. Kahveye özgü karbon ayak izi, kahve üretimi ve tüketimi sürecinde yayılan sera gazı emisyonlarının bir ölçüsüdür. Kahvenin karbon ayak izi, çiftçilik uygulamaları, enerji kullanımı, işleme ve taşıma gibi faktörlerden etkilenir. Sürdürülebilir tarım ve enerji verimliliği önlemleri, kahvenin karbon ayak izini azaltmak için henüz başlangıç aşamasıdır.
Kahvenin su ayak izi ise kahve üretimi sürecinde kullanılan su miktarını ifade eder. Kahve yetiştirme, sulama, işleme ve temizlik gibi aşamalarda su tüketimi gerçekleşir. Sürdürülebilir tarım uygulamalarında, su kaynaklarının etkin kullanımını ve kahve işleme sürecinde kullanılan suyun yeniden kullanılması ek olarak doğal filtreleme yöntemlerinin kullanılması kahvenin su ayak izini azaltmaya yönelik çalışmalar için olması gereken temel hususlardır.
Kahve çiftliklerinden nehirlerine kimyasal akıntılar nedeniyle biyolojik çeşitlilikte büyük kayıplar meydana gelir. Kahve tarımının en endişe verici yönü, iyi bir kahve partisi hasat etmek için kullanılan su miktarıdır. Su Ayak İzi Ağı'na göre, 125 mililitre ıslak işlenmiş kahve için 140 litre su gereklidir. Ve Bir fincan kahve demlemek için yaklaşık 170 litre su kullanıldığı tahmin edilmektedir. Şimdi, matematiksel olarak hesaplarsanız, bu sayı, gittikçe büyüyen su ayak izimizin şaşırtıcı bir temsilidir. Bu etkinin geri döndürülebilir olduğunu merak edebilirsiniz. Ne yazık ki geri dönüşü büyük ölçüde mümkün değildir. Su kıtlığı zaten büyük bir endişe kaynağıdır ve iklim değişikliği nedeniyle önümüzdeki on yıllarda daha da kötüleşmesi beklenmektedir. Bu nedenle, daha sürdürülebilir bir yaklaşımın göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır.
Kahvenin tarımı kısmına geniş perspektiften baktık fakat kahve yetiştirme aşamasını geçtikten sonra hangi süreçlerle sürdürülebilirlik aşamalarına negatif katkılarda bulunuyor?
Kahvenin hasadı,
Kahvenin hasadında manuel hasat olan, yoğun işgücüne dayalı ve işçilerin uzun süreli çalışma saatleri ve düşük ücretlerle karşılaşmasına neden olan bir sistemdir. Ayrıca, hasat sırasında aşırı kullanılan su kaynakları ve enerji tüketimi de sürdürülemez olabilir.
Burada bir parantez açıp bilgilendirme yapmak istemekteyiz. Yoğun iş gücü, uzun süre çalışma saatleri neye göre ve neden sürdürülebilirliğe negatif etkide olsun ki? Sorusu akıllara gelebilir. Bunun için yeşil mutabakata az da olsa hâkim olmak gerekiyor.
Birleşmiş Milletler tarafından koyulan 2030 yılına kadar sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması ve 2055 yılına kadar dünyayı karbon nötr hale getirme hedefi der ki; yoksulluk, açlığın engellenmesi-sürdürülebilir tarım, cinsiyet eşitliği, insan istihdamı ve insan onuruna yakışır işlerin teşviği, eşitsizliğin azaltılması ve adaletli toplum yaratma gibi (ve bunlarla birlikte 17 hedef) tüm konular benim en büyük emelimdir. Ve sürdürülebilirlik ancak bu 17 kural uygulandığında sağlanmış olmaktadır. Yukarıdaki manuel hasat vurgusu bu yüzden önemlidir.
Kahve Hasadının Ambalajlanması,
Geleneksel olarak, kahve ürünleri taşınması ve depolanması için sürdürülemez olan yani geri dönüşümü mümkün olmayan plastik ambalajlar kullanılır. Bu ambalajlar, petrol türevlerinden üretilir maalesef ki kullanışlı ve ucuz olduğundan kullanılmaya devam edilmektedir.
Kahve Lojistiği,
Lojistik dünyada tüm üretilen ürünlere ulaşmak için olmazsa olmaz seçenektir. Pandemiden sonra kırılan tedarik zinciri sistemi birçok alanda aksamalar yaşatmıştır. Fakat bir ürüne olan erişimin maalesef ki büyük bedelleri vardır. Kahve genellikle üretim bölgelerinden tüketim merkezlerine uzun mesafelere taşınmaktadır. Uzun taşıma mesafeleri, yüksek miktarda enerji tüketimi, karbon emisyonları ve fosil yakıt kullanımıyla sonuçlanır. Bu araçlar yüksek miktarda karbon emisyonu yayarak hava kirliliğine, iklim değişikliğine, küresel ısınmaya büyük katkıda bulunur. Ek olarak verimsiz taşıma süreçleri ve boş dönüşler gibi faktörler de enerji kaynaklarının verimsiz kullanımına neden olmaktadır.
Depolama Koşulları,
Kahvenin depolanması, çevresel koşullara ve nem kontrolüne bağlı olarak dikkat gerektirmektedir. Yetersiz depolama koşulları, kahvenin kalitesini olumsuz yönde etkileyebilir ve ürün kayıplarına neden olabilir. Bu da daha fazla kahve üretiminin gerektiği anlamına gelir ve bu da doğal kaynaklar üzerindeki baskıyı artırır.
Ambalaj Malzemeleri,
Kahve, nakliye ve depolama sırasında ambalajlanır. Geleneksel olarak, kahve ambalajlarında plastik malzemeler kullanılır. Plastik ambalajlar, uzun süreli çözünmeyen atıklar oluşturarak çevre kirliliğine neden olabilir. Ayrıca, plastik üretimi ve imhası da karbon ayak izini artırır. Burada iki çeşitli ambalajlamadan söz edilmektedir. Hasat sonrası ambalajlamanın haricinde olan 2 adet ambalajlama vardır. Birincisi kahvenin çekirdek olarak perakende satışına sunulurken kullanılan ambalajlar, ikincisi ise kahvenin demlendikten sonraki (plastik kaplamalı) bardağa indirgenmiş olan ambalajlar. Maalesef bu iki yöntemde de oldukça yüksek miktarda plastik atık üretimi mevcuttur.
Kahve Demlenmesi,
Bu kısmı ayrıca bir başlık olarak açtık çünkü tek kullanımlık kahve filtreleri, pipet kullanımı hatta sektörde plastik çatal-kaşık kullanımı büyük çevresel sorunlara yol açmaktadır.
Kahve Atıkları,
Kahvede sektörel olarak tıkanıklık yaratan şeylerden biri de kahvenin ürettiği atıklardır. Öncelikle kahvenin işlenme aşamasında ortaya çıkan kahve kabuk atığı (coffee husk), kahve çekirdeklerinin iç kısmında bulunan ince zar tabakası olan ve kahve kavrulurken yan ürün olarak ayrışan kahve kepeği (coffee silverskin, coffee chaff), son olarak ise kahvenin demlenmesi sırasında yüksek basınç ve sıcaklık ile çözünmenin bittiği durumda porta filtrede kalan harcanmış kahve atığı (spent coffee ground, kahve keki) olarak tanımlanan atık türü olmak üzere, kahve temelde 3 ana atık üretir.
Kahve sektörünün bu denli gelişmesi ve kahve tüketiminin bu denli artmasıyla birlikte başlıklar altında incelediğimizde görüldüğü üzere karbon ayak izi ve su ayak izine olumsuz katkı oldukça büyüktür. Dünya çapında kahve sektörünün karbon ayak izi ve su ayak izi verilerine ilişkin kesin rakamların güncel ve ayrıntılı bir şekilde takip edildiği bilgiler dahi maalesef mevcut değildir. Bu konuda bireysel farkındalığın ön planda olduğu tüketim modeli yakın zamanda her alanda kendini göstermelidir ve bireysel olarak tüketim yönelmelerinde seçiciliğin sürdürülebilirlik dünyasına katkısı birincil koşula yerleşmelidir.
Duygu Kurtuluş
Co-Founder / Chemist / Nanotechnology Engineer / Hazardous Chemical Consultant / Chemical Evaluation Specialist / Sustainability Expert